Adana Kebabı, Türkiye'nin güneyinde, Toros Dağları'nın eteklerinde yer alan Adana şehrinden dünyaya yayılan bir lezzet mirasıdır. Bu kebap, yalnızca bir yemek değil; bölgenin tarihine, iklimine, coğrafyasına ve kültürel dokusuna işlemiş bir yaşam biçimidir.

19.yüzyılın sonlarına doğru, Adana ve çevresi tarım ve hayvancılıkla geçinen bir bölgeydi. Zengin yaylaları, sıcak ve kurak iklimi, hem koyun hem de keçi yetiştiriciliğini mümkün kılıyordu. O dönemlerde, yerel halk eti doğrudan mangal ateşinde pişirerek tüketirdi, ancak bu yöntem zamanla gelişmeye başladı. Kıyma hâline getirilen etin baharatlarla yoğrulması ve zırh adı verilen büyük bir bıçakla çekilerek kebap hâline getirilmesi, bugünkü Adana Kebabı’nın temelini attı.

Bu kebabın temelinde kuyruk yağı, zırhta çekilmiş et ve acı biber vardır. Başlangıçta bu kebap, sadece evlerde veya küçük kebapçılarda yapılırken, zamanla Adana’daki ustaların elinde bir sanat hâlini aldı. 20. yüzyılın ortalarına doğru Adana Kebabı’nın ünü şehir dışına çıktı.

1970’li yıllarda Türkiye'nin iç turizmi gelişmeye başlayınca Adana Kebabı da İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere yayıldı. Ardından Avrupa’daki Türk göçmenler aracılığıyla Almanya, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerde de tanınır oldu.

Adana Kebabı'nın en önemli özelliği, sadece kullanılan et değil, aynı zamanda usta ellerde zırhla çekilmesi, baharatın dengesi, pişirme ustalığı ve yanında sunulan mezelerle bir bütün oluşturmasıdır. Adana’da bu kebabı yapmak bir meslek değil, bir gelenek olarak görülür. Hatta 2005 yılında "Adana Kebabı" coğrafi işaret alarak tescillenmiş, sadece Adana Ticaret Odası'nın belirlediği şartları taşıyan kebaplara bu adın verilmesi uygun görülmüştür.